Saturday, January 4, 2014

Takvim, sanat ve dilekler

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:08
05 Ocak 2014, Pazar, Lefkoşa

Yılın ilk yazısı için geride bıraktığımız yılın son yazısında ele aldığım takvim konusuna devam etmek istemi ağır bastı.  Çünkü zaman ölçüleri arasında tekli tanımlarla gösterilen en büyük birim yıl.  Daha detaya inilme şansı olmakla beraber, bir gün, bir ay, bir mevsim, bir yıl.  İşte bugünlerde onlardan birinin öbürüne bağlanması evrensel bir konu.  Takvimsel dönüşüme ilişkin sosyal medyada paylaşılan yaratıcı ve özet yorumlara; sığ zeka ürünü dogmatik “reddetme” çabaları ile yanıt verilemeyeceğini hala anlamayanlar mevcut… Bu reddetme ilginç bir hastalık; durum, mekan ve pozisyona göre de maalesef farklılık gösteriyor.  İçe kapalı toplumlarda sorun daha da derin.

Derin sulara dalmadan güne döndüğümüzde karşılaştığımız manzarada henüz her şey hala sıcak.  

Dışarıda; dün gece atılan havai fişeklerin kokusu, sabaha karşı hafif yağan yağmura rağmen yine de var. Ancak sokaklar geleneksel bir tavırla “herkesin kendi evinin önünü temizlemesi” kuralına uyulmuş ki tertemiz.  Sosyal düzen kolajlanmış gibi eğreti durmuyor burada.  Ezberlenmişlerden kaynaklanan zıtlıklar değil; öğrenilmiş davranışlar belirleyici.  Ezberci eğitim sitemi ile yetişenlerden kopyacı çıkma olasılığı; araştırıp sorgulayan sistemle yetişenlere oranla çok yüksektir.  Araştırıp sorgulayan, başka bir deyişle yaratıcı eğitim sistemlerinde sanatın önemi açıkça kendini gösterir.  Burada kuşkusuz kültür boyutu da devreye girer; aileden gelen ve çevreden gelen ayrışmalar önem taşır.  Bu ayrışmalar özellikle sanat ve sporda kendini gösterdiği gibi hayatın diğer alanlarına da yansır.  

Bu ayrışmalardan biz sanata ilişkin yazmaya devam edersek karşımıza “kötü bir orijinal başarılı bir kopyadan daha iyidir” sözü çıkıyor…  Başkalarının aklı ile yaşayanlar ancak kolaj değerlerin taşıyıcısı olurlar.  Dışarıdan görüldüğü haliyle de insan türünün zavallı  örnekleri.  Çünkü sanat; sokma akılla hareket edenleri (büyüklü-küçüklü) affetmez.  Ayrıca başka bir gerçek var ki reddi mümkün değildir: meslektaşlar birbirlerini ilk kullanımı MÖ.46’ya kadar dayandırılan takvime bakarak bile iyi anlarlar!  Hele bu kolajcılar akademik bir ortamın kriterleri ile tartılacaklarsa kaçış mümkün değildir kaderlerinden.  Takvim yaprakları döküldükçe gerçekler ortaya çıkar.  Ardından da bir soru: “tenekeyi parlatınca çeyrek altın eder mi”?

Bu yılın takvimiyle yürümeye başladığımızda ilk dilekler önümüze çıkıyor:  Sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, bol paralı ve barış içinde geçireceğimiz bir yılda “her şey gönlünüzce olsun” bireyden topluma herkesi kucaklayacak kadar geniş bir dilek.  Böylesi umut dolu beklentilerden kurulmuş bir cümle kabul görse gerek.  Bir sonraki aşamasında bu dileklerin; kuram ve kuralların karmaşasından çıkarak “bir şey yapmalı”.  Yaşamın pek çok alanında bence en önemli kavşak bu; dilekten eyleme geçiş!

Evet, biz yılın bu ilk sabahında kapımızın önünü temizledik! 

Takvime duyarlı, sanata yakın kalın!

Tuesday, December 31, 2013

Mutlu Yıllar !

2011 ocak ayında Ankara Gölbaşı'nda çektiğim bir fotograf; üzerinde çalışıldıktan sonra arka plandakı sonuca ulaşmıştım.  Bu çalışma üç kişisel sergimde ve kataloglarda yer aldı. Şimdi de Gökhan Okur kardeşimin "kar yağışı efecti" ile, sizin için yılbaşı kartına dönüştü... Herşey gönlünüzce olsun! :)

Sunday, December 29, 2013

Takvim, insan ve sanat

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:07
28 Aralık 2013, Cumartesi, Lefkoşa

Geleneksel olarak yılın son günlerinde hesaplaşma yazıları süsler gazetelerin köşelerini. Kimi kendiyle hesaplaşır, kimi toplumla. Akdeniz, hatta batı toplumlarında kimsenin çıkan sonuç için ne bir bedel ödediği görülür, ne de bir şeylerin değiştiği. Doğu kültürlerinde ise durum çok farklıdır. Elbette bu farklılıklarda inanç sistemlerinin katkısı da vardır. İçe kapalı toplumların sosyolojik yapısında karanlık noktalar çoğalır. Reddetme, öteleme en olumlu ayrımcılık olarak kabul görür, ötesi zaten felaket…

Resmen kullanılan bir takvimde; bir yıldan diğerine rakamsal olarak geçişin dünya nüfusunun en az üçte ikisi tarafından barışçıl bir şekilde kutlanması “günah” olmasa gerek. Günahın; karanlık noktaların olduğu toplumlarda, ne de çok dünyevi kayıtlara geçtiğinin medyadan saklanamayan toz dumanı içinde açığa çıkmasıdır esas felaket. Şu günlerde “dünyanın en itibarsız toplumu” olarak acaba hangi coğrafyada yaşayanlar işaret  edilmektedir? Ki o toplumun basına yansıdığı kadarıyla bazı bireyleri hala Noel Baba ile uğraşıp onu “sünnet” edecek kadar reddetme hırsına yenik düşmekteler. Yılın son günlerinde resmi tarihin veya gayri resmi tarihin neresindeyiz?

Takvimi de ihtiyaç belleyip yaratan uygarlıkların doğmasında bilimsel ve teknik gelişmelerin önemi kabul edilir. Bilimsel ve teknik gelişmelerle insan; doğa, çevre, madde ve malzemeye egemen olmayı, böylece yaşam koşullarını iyileştirmeyi başarır. Bu süreçte insanlık tarihi içinde ve insanla birlikte yolculuk yapan kültürel bir miras olarak sanat da biçimlenir. Öyle ki; görsel mirasıyla günümüze yansıyan kendi geleneklerini oluşturur sanat. Yine de insan bu gelenekleri; coğrafya ve diğer koşullara göre değiştirir. Çünkü zamanla birlikte ve zaman içinde kendisi de değişir insanın. Değişime direnip, çağın yaşamsal koşullarını reddeden toplumlarda “sanatın içine tükürenlerin” takvimi de bitiverir bir gün.

Yaşadığımız çağa bakalım, takvimler bize nice kolaylıklar sağlamaktadır, karşılığını kimi değişik acılarla ödeyerek pek çok şey öğrendi insan. Oportünist, kopyacı, kaypak ve “benim için fark etmezci” ucuz tavır sergileyenler, bedel ödemeden pervasızca kendilerini güçlü görenlerdir. Ki bunların değerleri Çin işi parçalanmış kumaş desenli imitasyon resimleri kadardır.  Kendilerine; büyüklü küçüklü asılacak bir duvar mutlaka buluverirler!

İnsanlığın ilerlemesini, insanla anlam kazanan zamanı, takvimi kimse durduramamıştır.  Ne savaşlar, ne intiharlar ne de sosyal ve ekonomik şiddet durdurabilmiştir zamanı.

İnsan tarihi boyunca, değişikliklere, yeniliklere karşı çıkışlar hep olagelmiştir. Ancak, zamanın geriye doğru işlemesini beklemek (bilim-kurgu filmleri dışında) mantığa göre bir iş değildir.  Hele uygarlıkların beşiği Akdeniz’in doğu çanağında kayıtlara geçmiş pek çok güç mensubu takvimin sayfalarıyla beraber yitip giderken.

Takvimli ve sanatla yakın kalın!