Sunday, January 4, 2015

Dilek, takvim, şiir

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:61
04 Ocak 2015, Pazar, Lefkoşa



Dünyanın diğer coğrafyalarındaki kar ve kışı ile kıyaslayınca oldukça güzel bir güne başladı burası. Yılın üçüncü günündeyiz.. Dışarıda bahar havası. Yağmur bulutları okşuyor Lefkoşa’yı.  Sanki bir cennet burası. Ve yeni yıl için yazmanın tam sırası…

Sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, bol paralı ve de barış içinde geçireceğimiz bir yılda “her şey gönlünüzce olsun” demek; bence, bireyden topluma herkesi kucaklayacak kadar geniş bir dilek!
Böylesi umut dolu, pozitif sözcüklerden kurulmuş bir cümle, kabul görse gerek.

Bir sonraki aşamasında bu dileklerin; yılgınlık, yorgunluk, kuram ve kuralların karmaşasından çıkarak “bir şey yapmalı”.  Yaşamın pek çok alanında, bence en önemli kavşak birşey yapmaktır, başarabilmektir: dilekten eyleme geçişi!

Çünkü; milyarlarca yıllık bir dünyada üzerinde kendi oluşumunu ve yaşam alanını  bulan insanoğlu, yazmadan önce çizmeyi gerçekleştirmiştir. Kurallarından önce kendini “sanat” yoluyla ifade etmeyi becermiştir. Altmışbin yıldan fazla bir süredir “güzel” objeler yaratan insanoğlu; dünya nüfusunun nerede ise dörtte üçünün “bugün” kullandığı zaman birimi ile ikibinonbeş yılına gelmiş durumda. Bu gelişin; evrenin milyarlarca yıllık bir süreci içinde, başka bir “şey” ile kıyaslama/ölçüm yapılamadığı için,  sadece insanoğluna anlamı olduğu ortadadır.

Öyleyse ölçümden başlayalım; ölçme ya da ölçüm, bilinmeyen bir büyüklüğün aynı türden olan, ancak bilinen bir büyüklükle kıyaslanmasına deniyor. Diğer bir deyişle, bir uzunluğun, bir alanın, bir kapasitenin veya herhangi bir olgunun belirli bir birim olarak sayısal değer üzerinden hesaplanmasıdır ölçme veya ölçüm. Bunun için standart ölçü birimleri kullanılır.  Örneğin Türkiye'de, metrik sistem kullanılır. Uzunluğun ölçülmesi için metre, zamanın ölçülmesi için saniye, dakika, saat, gün, ay ve yıl  kullanılır ki bu sonuçta kullandığımız zaman ölçüsü olarak takvimin ta kendisidir. Çünkü takvim, zamanın parçalara bölünüp düzenli bir sırayla gösterildiği çizelgedir. Takvim, sosyal, ticari, dini ya da idari amaçla zamanın dilimlere bölünerek organize edildiği bir sistemdir.

Parçası olarak üzerinde yaşamımızı sürdürdüğümüz dünyada zaman;  evrenin iki önemli hareketi, güneşin ve ayın hareketleri ile ölçülmeye başlanmıştır. Ruhun güzelliği ile ilgili kaydını tutmak için sanatla uğraşan insanoğlu; zamanın kaydını tutmak için ise takvimi kullanmıştır. Batılı kaynaklar; bugünkü gibi güneşin hareketlerini esas alan ilk takvimin kullanıcıları olarak Mısırlıları işaret etmektedirler.  İlk takvim, İyon ve Yunanlılar kanalıyla Batıya aktarılmıştır. Bu takvimi Romalılar Sezar zamanında Julyen takvimi olarak düzenlemiş ve kullanmışlardır.

Sezar ile Cleopatra’nın ilk buluşma tarihleri olan M.Ö. 46 bugünkü ölçüm ile takvime başlangıç kabul edilmiştir.  Bu takvime göre; bir yıl, 365,25 gün olup, Mart ayından itibaren aylar dönüşümlü olarak 31 veya 30 gün sayılmış; son ay Şubat üç yıl 28, dördüncü yıl (artık yıl) 29 sayılmıştır. Julyen takviminde yılbaşı 1 Ocak olarak tarihlenmiştir.  Daha sonra yıllarla birlikte, kullanımda kolaylıklar sağlamak için çeşitli düzenlemeler yapılmış ve bugünkü hale gelmiştir.

Asırlardan beri kullanılan “takvimin” bugünkü bazı siyasi ve sosyal odaklarca ötelenmeye çalışılması, reddedilmeye çalışılması oldukça manidardır.  Çünkü durum; bugünkü takvimin bir şekilde; birilerinin “imrenilecek”, diğerlerinin ise “ibret alınacak” dediği Osmanlı Devleti'nde bile kullanıldığını göstermektedir.   Kaynaklara göre; “Gregoryen takvimini kullanan Avrupa ülkeleriyle aradaki 13 günlük farkı kaldırmak için 16 Şubat 1332 (29 Şubat 1917) Rumi gününü takip eden gün 1 Mart 1333 olarak tespit olunmuştur.”

Topraklarını işgal eden “yedi düvele karşı” verdiği eşi benzeri olmayan bağımsızlık savaşını kazanarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde; (örneğin Mülkiyesi, Sayıştayı, Polisi vb. gibi Osmanlıdan tarihlenen Türkiye Cumhuriyeti’nde) 26 Aralık 1925 tarihinde çıkarılan bir yasa çerçevesinde; 1 Mart 1926 yılında resmi işlerde hicri takvim bütünüyle kaldırılmış; mali (Rumi) takvim yılı ise Avrupa ile aynı hale getirilmiştir.

En azından araştırarak kendim için “bir şey yaptığım” takvimin tarihine ilişkin son paragrafı; 1983 yılında mali yılbaşının Ocak ayının birinci gününe alınmasıyla Rumi takvimin tamamen kullanımdan kaldırılmış olduğu bilgisi ile noktalayalım.

Sanat ise; onu yaşam biçimi haline getirmiş kahramanların ellerinde altmışbin yıl öncesinde olduğu gibi, insan ruhuna hitap ederek “insan” ile birlikte yoluna devam ediyor.

Güne uygun olacağını düşündüğüm bir şiir ile bu haftaki yazıyı tamamlayalım.  Şair olarak ismi pek duyulmamış bir edebiyat öğretmeni Rıza Polat Akkoyunlu’nun “Bende Kalan Mektuplar 4” adlı şiirinden bir kesiti; lisanstan sıra arkadaşım İbrahim Boz’un sayfasından alarak, bugün sizlerle paylaşmak istedim:

Bu gece yılbaşı,
Dışarıda kar yağıyor,
Dışarıda kar.
Ve tütüyor gözlerimde,
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar.

Köşede bir kırlent,
Kırlentte bir resim,
Resimde bir mevsim
Bartın'da bahar..
Elimle yapmışım:
Asma köprüsünde Kocanaz deresi.
Sağda lise,
Solda,
Çakırbeyler’in elma bahçesi

Derede bir kayık,
Kürekte sen,
Dümende ben,
Hava berrak,
Hava temiz,
Ve sularda sarmaşan gölgemiz..

Bu gece yılbaşı,
Başkent ayakta.
Çalınan (Tuna Dalgaları) değildir artık
Komşu pikapta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta...

Dışarıda kar yağıyor,
Dışarıda kar
Ve tütüyor gözlerimde,
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar


Yeni yılda, sağlık, barış ve başarı dileklerimle; eğitim alın, zamanla takvimi bilin, sanata yakın kalın…