Sunday, March 22, 2015

Bilgi, güç, gelecek

Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:72



Bilginin “güç” olduğu bir dünyada; o güce sahip olanla, olmayan arasındaki uçurumun her geçen gün daha da derinleştiği  bir “gerçektir”. Bu tespitin doğruluğunu; özellikle bulunduğumuz coğrafyada son on yılda tanık olduğumuz değişim ve dönüşümler kanıtlamaktadır. Gücü olan olmayana; televizyonlarda pervasızca canlı yayınlar yaparak, tankla, topla, postalla “demokrasi, insan hakları, özgürlükler …” getirmektedir. Ne yazık ki evleri başlarına yıkılırken aileden birileri kan, göz yaşı ve ölümü yaşamakta, bir kısmı da evlerini ve hatta camilerini yıkanları, kadınlarına tecavüz edenleri alkışlamaktadır. Saddam’ın zulmündeki “Müslüman kardeşler” Sam’ın zulmünü yaşamaya geçmiştir.

Bu arada; bu “kavimlerin” üstünde yaşadıkları enerji kaynaklarının kullanım hakkı da Sam’ın eline geçmiştir. Birilerinin “Müslüman kardeşleri” için on yıl öncesi ile, bu yıl arasında değişen çok şeyler var aslında. Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile ambalajlanan akide şekerlerlini, “yaladıkça” içinden acılar yaşamaktadır bu insanlar.  “En iyi deve benim deve, kahrolsun Batı” diye çölde oynayan kavimler, aşiretler; şimdi ve hala “en iyi araba benim araba kahrolsun Batı” demekteler. Belki de değişen sadece Saddam ya da Sam değil, üstüne bindirildikleridir!

İçinde bulunduğumuz yüzyılda “akıllı devletler” sahip oldukları bilginin gücü ve dünya savaşlarını yaşamanın ödenmiş bedeli ile “dünya vatandaşı” yetiştirmek için “eğitim politikaları” üretirken; diğerlerini  “öbür dünyanın hurileri” ile kandırmaktalar.  Başka bir yazının konusu olacak bu “gerçeklik ve sanal” tartışmasına girmeden günün esas içeriğine geçmeli:

Kendilerine “gelişmiş ülkeler” diyenler; araştıran, sorgulayan bilime yaklaşıp, tabulardan uzaklaşırken; işgal ettikleri topraklardakileri tam tersine yönlendirmektedirler. Bunu da öyle gizli saklı değil, aleni bir şekilde yapmaktadırlar. Bu hedeflerine elbette ve kuşkusuz “siyasi bir enstrüman” olarak kullandıkları eğitim politikaları ile ulaşmaktadırlar. Yine aleni olarak da bu politikaların ne kadar başarılı olduğunu araştırma projeleri ile de test etmektedirler.

İşte bu projelerden biri de; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, OECD (Organisation for Economic Co-Operation and Development) tarafından 2000 yılından itibaren başlatılan dünyanın en kapsamlı eğitim araştırması niteliğinde olan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı; PISA (Programme for International Student Assessment) uygulamasıdır.

Genellikle “global içerikli” akademik ya da bilimsel görüşler tartışılırken;  OECD ülkeleri üzerinde yapılan kıyaslamalı araştırmalar geçerli kaynak olarak kullanılır.   Bu bir gazete yazısı olduğuna göre; OECD üyesi ülkeleri listelemekte yarar var diye düşündüm burada: Almanya, Amerika, Avustralya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Kore, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, Şili, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.

Bu OECD ülkelerinden başka bir de “diğer ülkeler” diye sınıflandırılmış olanlar var tabi: Arjantin, Arnavutluk, Birleşik Arap Emirlikleri, Brezilya, Bulgaristan, Çin (Hong Kong), Çin (Makau), Çin (Şanghay), Çin (Tayvan), Endonezya, Güney Kıbrıs, Hırvatistan, Karadağ, Katar, Kazakistan, Kolombiya, Kosta Rika, Letonya, Lihtenştayn, Lituanya, Malezya, Peru, Romanya, Rusya, Sırbistan, Singapur, Tayland, Tunus, Uruguay, Ürdün, Vietnam.

Yukarıda tasnif edilen ülkelerle beraber toplamda Birleşmiş Milletlere 193 ülkenin üye olduğunu hatırlatmakta yarar var! Ancak yukarıda listelenen OECD üyesi ülkeler ve diğer katılımcı ülkelerin; dünya ekonomisinin yaklaşık olarak %90’ını kontrol ettiğini de hatırlatmakta yarar var!

2000 yılından itibaren her üç yılda bir yapılan bu araştırmayla; işte bu ülkelerdeki 15 yaş grubu öğrencilerin modern toplumda yerlerini alabilmeleri için gereken temel bilgi ve becerilere ne ölçüde sahip oldukları değerlendirilmektedir.

Dünya genelinde, politika belirleyicileri kendi ülkelerindeki öğrencilerin bilgi ve beceri düzeylerini, projeye katılan diğer ülkelerdeki öğrencilerin bilgi ve beceri düzeyleriyle karşılaştırmak, eğitim düzeyinin yükseltilmesi amacıyla standartlar oluşturmak ve eğitim sistemlerinin güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek için PISA sonuçlarını kullanmaktadırlar.

Türkiye, PISA uygulamasına 2003 yılından itibaren düzenli olarak katılmakta, bu uygulamanın tüm süreçleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.  Ancak; 2012 PISA sonuçlarına eğitimciler dahil pek değinen olmamış. İktidar veya muhalefetteki siyasiler konuyu gündemlerine bile almamışlar. Öyleyse Türkiye bu projeye başkalarına laboratuar olsun diye mi katılıyor?

Oysa bilseler; ABD’nin ilk 30’larda kalması nedeniyle Obama’nın rahatsızlık gösterdiğini, bizimkiler de mutlaka bir şeyler söylerlerdi diye düşünüyorum!  Geçen hafta yazmıştım: “Türkiye ’de en hızlı değişen şey eğitim sistemi. Son 11 yılda eğitimin içeriğinden, sınav sistemine kadar 13 temel değişiklik yapılmış.  Siyasi beklenti ve kaygılarla yap-boza dönen eğitim sisteminin kurbanı üniversiteler, öğrenciler ve elbette ülkenin geleceği…”

Kimi verilere göre Türkiye, dünya sıralamasındaki ilk yirmi büyük ekonomiye sahip ülkeler arasında gösteriliyor. Ancak OECD ülkeleri arasında öğrenci başına en düşük harcama Türkiye’de görülüyor. PISA sonuçlarına göre bu durum nerede ise bir felaketi yansıtıyor. Eğitim performansımız; hemen bütün alanlarda potansiyel karanlık geleceğimizi gösteriyor denilebilir. Çünkü; kaynaklar, bütün gelişmişlik indeksleri ile eğitim sistemi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu belirtmektedir.

Türkiye’de MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü web sitesinde (http://pisa.meb.gov.tr) yayınlanan PISA raporunda verilen istatistiki bilgilere göre “karnenin” pek de iyi olmadığı ortaya çıkıyor! Şöyle ki:

Türkiye; 2003’ten bu yana yapılan değerlendirmelerde OECD ülkeleri arasında sondan üçüncü sırada yer alıyor ve sıralamadaki yeri değişmemiş. Matematik sıralamasında 448 puanla 44. sırada; okuma ve anlamada 475 puanla 42. Sırada; Fen bilgisinde 43. sırada.   Bulguların ne anlama geldiğini tartışacak, kıyaslama yapacak ve öneriler getirecek bilim insanları nerede?

Sayfaya tablo olarak getirdiğim ve raporda paylaşılan PISA sonuçlarından anlaşılacağı üzere; eğitim sistemimizin şekillendirdiği çocuklarımız; matematik, edebiyat ve fen bilimleri kategorilerinde nitelikli insan yetiştirme konusunda sınıfta kaldığımızı gösteriyor. Diğer bir ifade ile eğitim sistemimiz yerlerde sürünüyor.

O nedenle, veriler; yakın bir gelecekte Türkiye’nin bilim toplumu olacağı konusunda kuşkusu olanları haklı çıkıyor.

Okuduğunu anlamayan, matematik gibi soyut düşünmeyi başaramayan hiçbir toplum bilim yapamaz. Bilim yapamayan, bilgi üretemeyen, bilgiyi teknolojiye dönüştüremeyen toplumların; eğitim politikalarında hele bir de sanat yoksa, “gelişmekte olan ülkeler” asla gelişemezler.  Bu da Sam’ın nezdinde Batı’nın işine gelir!

Eğitim alın, sanata yakın kalın…