Sunday, August 30, 2015

Saraybosna, kuşatma, çalıştay

Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:95



Sarajevo 2015 Uluslararası Sanat Kolonisi için; beş gündür Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunuyorum. Gelmeden önce doğal olarak burası hakkında biraz araştırma yapmıştım. Ancak, buraya gelip o atmosferi daha yaşamaya başlamadan edindiğim önbilginin etkisi ile olsa gerek, tutukluk yapan belleğim beni rahat bırakmadı. Öyle ki, ertesi sabahın erken saatlerinde fotoğraf çekmek için yürüdüğüm şehrin sokaklarında, kendimi bir taraftan da dağları tararken buldum yan gözle…

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonraki süreçte; çok sancılı şekilde “paylaşılan” Yugoslavya’dan kuşkusuz Tito’nun o meşhur sarayı kaldı geriye, bir de mezarlıklar…  Sarayın akıbetini sorgulamadım ama, yeşil alanlarda mezarlıklar…  Çocuk parkının hemen yanında bir mezarlık.  Bu mezarlıklar ki; Yugoslav Halk Ordusu  ile  Sırp Cumhuriyeti'ne bağlı güçlerin Saraybosna kentine karşı; 1992-1996 yılları arasında yürüttüğü modern savaş tarihinin en uzun kuşatmasının sonuçlarını, tüm gürültülerden uzak sessizce yansıtıyor..

O tarihlerde bugün olduğu gibi kendine müslüman diyen birinin, yine kendine müslüman diyen “ötekinin” kafasını kesme görüntüleri servis edilmiyordu TV’lerde.  Zamanı geriye doğru sarınca dizilerden uzaklaşıp, hatırlanacaktır o günler. Lanetlemenin uzaklardan çok kolay olduğu o konforlu koltuklardan saygıyla ayağa kalkmasını beklemek yanlış olur belki insanların.  Elde tespih huzurlu atmosferinde ödenmiş bedellere ihanetle; yol kenarlarına yüzükoyun dizilmiş müslümanların üzerine mermi sıkılması sahnelerini izleyenlerin, bellekleri hala çalışır mı acaba? Derinlerinde bir yerlerde vicdanlarında ses var mıdır? İniltileri, duyan kulaklara çarpıyor kaldırımlara düşenlerin. Masala dönüştürülüp unutturulması çok sürmez tarihin... Ağrısız, dijitalize edilmiş belleklerin silinmesi çok sürmez. Buranın sokaklarında, bazı şeylerin hala sürmekte olduğu izlenimi var...

Dün niçin öldüler, bugün niçin ölüyor insanlar?

Neyse; Saraybosna kuşatması sırasında, 1.500'den fazlası çocuk olmak üzere 11.541 kişinin hayatını kaybettiği bilgisi var medyada.. 15.000'i çocuk, yaklaşık 56.000 kişinin de yaralandığı... O, onyedi yaşında yaralanmış kız çocuklarından biri, Perşembe günü bizim çalıştayı gezerken kısa bir sohbetimiz oldu.  İstanbul’da ekonomi okumuş.  Oğlu ile ailesini ziyarete gelmiş İstanbul’dan..

Kuşatma sırasında keskin nişancıların kendi halinde sokakta yürüyen insanlara, kenti çevreleyen dağlardan ateş edip öldürmesi sahneleriydi belleğimde tutukluk yapan o sabah yürüyüşünde.. Perşembe günü konuştuğum kişi de canlı tanığıydı o sahnelerin, tutukluk yapmamış uzun namlulu bir silahtan gönderilen acıyı bizzat yaşayanlardan biriydi…

O acıları taşıyanlardan biri de; Yakın Doğu Üniversitesinde düzenlediğimiz Art Colony’e de katılan, Kosova’dan Ethem Baymak’ın “Yorgun Gramofon” şiirini, kendi izni ve teşekkürlerimle sizinle paylaşmak istedim:

Rumeli’de yorgun bir gramofon çalar
sen hicaz faslında bekleyip durursun

kurtlar sofrasında bir dilim soğan ve tuz
ve geçmişin mumları yanar Bizans kiliselerinde
sonra bir ezan sesini Kosova ovasından
kovulmuş rüzgarlar getirir

gelen atın üstünde o muydu/yoksa?
yoksa/ıhlamur ağaçlarına konan kuşlar mıydı?

ağır aksak bir tambur taksimiyle
Vardar sularında Yahya Kemal dizeleri akıntıya kapılır.

bit pazarında fesime püskül bulurum
saatime köstek yokmuş diyor kunduracı Sülo

bir zamanlar
ah bir zamanlar. . .
bu yerlerde
taşın dibinde gül biterdi
ölüye ağıt/geline türkü yakılırdı
şimdi

Rumeli’de yorgun bir gramofon çalar
sen hicaz faslında bekleyip durursun.

Türk dilinin ve resminin Balkanlardaki önemli temsilcilerinden Ethem Baymak ile Sarajevo 2015 Uluslararası Sanat Kolonisi’nde de beraberiz. Geçen hafta Balkanlar ve Rumeli ile ilgili “az” bilgi paylaşmıştım. Bu hafta da Sarajevo veya Saraybosna hakkında “biraz” bilgi paylaşmak iyi olur diye düşündüm:

Saraybosna, coğrafı olarak Bosna bölgesinin Dinar Alpleri'yle çevrili Saraybosna Vadisi içerisinde Miljacka Nehri'nin çevresinde kurulmuştur.  Şehir, barındırdığı dini çeşitliliğiyle bilinir. Müslümanlar, Katolikler, Ortodokslar ve Museviler burada yüzyıllar boyunca barış içinde bir arada yaşamışlar. İşte bu yüzden Saraybosna, Avrupa'nın Kudüs'ü olarak kabul edilir ve aynı zamanda Balkanlar'daki kültürel şehirlerin en önemlilerinden biridir.

Bu bölgedeki ilk yerleşim kalıntıları tarih öncesi döneme kadar uzanmasına rağmen modern şehrin ortaya çıkışı 15. yüzyılda Osmanlıların bu bölgedeki hakimiyetiyle birlikte başlar. Osmanlıların 1463'te bölgeyi ele geçirmesiyle şehirde büyük bayındırlık faaliyetleri başlar ve bunun sonucunda Saraybosna, Türklerin Avrupa'da kurduğu en büyük kent olur.

Saraybosna’da bir köprüde, 1914 yılında Arşidük Franz Ferdinand'a, bu kentte Gavrilo Princip tarafından gerçekleştirilen suikast; I. Dünya Savaşı'nın başlamasına neden olarak gösterilir!
Şehir, birçok açıdan Türkiye'ye benzer. Türk kahvesi, börek, tarih, mimari, sosyal yapı gibi yönlerden Türkiye'ye yakın ya da benzerlikler gösteren bir kenttir.  Katolik Başpiskoposluğu, Ortodoks Patrikliği ve Müslüman Cemaati Başkanlığının bulunduğu Saraybosna, aynı zamanda tıp, ticaret, müzik ve kültür kurumlarının merkezidir. Şehir, tarihsel yapıları bakımından da zengindir. Bosna-Hersek Müzesi'nde zengin arkeoloji ve etnografya koleksiyonları vardır. Kaleleri ve camileriyle ünlü olan şehrin bu tarihsel yapıları, Bosna-Hersek'in diğer yerleşim birimlerinde de olduğu gibi savaş sırasında özellikle tahrip edilmiş ve büyük zarar görmüşlerdir.

Bugün şehrin, Bosna-Hersek'in en büyük kültürel ve ekonomik merkezi olarak savaş sonrasında kendini yenilemeye ve toparlanmaya çalıştığı gözlemlenebilir...

Yükseköğretimin Saraybosna'da uzun ve zengin bir geleneğe sahip olduğu bilinmektedir. İçinde bir de Güzel Sanatlar Akademisi olan Saraybosna Üniversitesinde 25 fakülte var.

Saraybosna için sosyal ve kültürel kurumlar büyük önem taşımaktadır. Meraklısı için yazayım; kentte; 1 opera, 6 tiyatro, 4 müze, 7 sinema, 33 kütüphane ve 287 spor tesisi mevcuttur.

Çalıştay sırasında özellikle dikkatimi çekiyor olan durumlardan biri de; insanların inanılmaz bakımlı, düzgün fizikli ve eğlenceyi, dışarı çıkmayı seviyor olmalarıdır diyebilirim. Bir yoruma göre bunun nedeni olarak; kuşatma sırasında, dört yıl boyunca dışarı çıkamamaları gösterilmektedir.

Savaşa sanat neden olmamıştır! Saraybosna’da bir çalıştay devam ediyor… Sanata yakın kalın…