Saturday, May 14, 2016

Hocam, sergi, davetler

KIBRIS gazetesi, 2016-05-14, Cumartesi, sayfa:35



Geçen hafta büyük bir laf et deyince “fil” cevabı veren bizim Temel vardı ya işte o, babasını üzmemiş!  Büyümüş, akıllı adam olmuş, hatta zengin bile olmuş. Sonra bir gün, iş dönüşü kuşçuya gitmiş!

Hemen dükkanın girişindeki bordo renkli papağanı göstererek satış elemanına sorar:
-Haçan bu papağanun fiyatı nedur?
Satış elemanı kestirmeden düz bir rakam söyler:
-1.000-TL efendim!
-Temel: Neye göre habuna o rakami söyledun uşağum, pahali celdi bana!
Satış elemanı günün yorgunluğu ile kargaların altını temizlerken:
-Efendim o papağan 100 Türkçe kelime ile konuşabiliyor!

Temel, bu papağanı üçyüz kelime ile günlük hayatını sürdüren hem türleri ile karşılaştırınca şaşırır. Başını kaşır, geçer hemen birincinin yanındaki mavi papağan ile ilgilenmeye başlar. Sorar:
-Bana habunun fiyatini de pakayim uşağum!
-2.000-TL efendim
-Anlamak isteyirum niye o fiyati dedun?
Satış elemanı bu sefer elindeki işi bırakır Temel ile ilgilenmeye başlar:
-Efendim; bu papağan deminkinden farklı olarak aynı kelimeler ile hem Türkçe hem de İngilizce konuşabiliyor!

Bu cevap karşısında akşam akşam kafası iyice karışan Temel, merakla onun yanındaki, daha albenili görünen kırmızı renkli papağanı işaret ederek sorar:
-Peki bunun fiyatı nedur da?
Satış elemanı sakın, geçiyor üçüncü kafesteki papağanın yanına:
-4.000-TL efendim!  Neden diye siz sormadan ben hemen söyleyeyim. Bu papağan diğerlerinin konuştuğu kelimeleri her dilde konuşabiliyor!

Temel; bozuntuya vermeden dükkanda biraz daha bakındıktan sonra öyle arkada bir yerde tenhada asılı duran kafesin içindeki albenisi sıfır, hatta tüyleri biraz dökülmüş beyaz papağanı görür ve satıcıya sorar:
-Bunun fiyatı nedur?
-10.000-TL efendim!
Cevap karşısında afallayan Temel; kuşlar ve insanlar hakkında bildiklerini tümden unutmak ister! Dayanamaz yine de sorar:
-Haçan niye?
Tam da bu soruyu bekleyen satış elemanı hafiften tebessüm ederek bir taraftan kafese yem atar, diğer taraftan da Temel’e cevap:
-Valla efendim, bu pek konuşmaz ama, daha önce sorduğunuz o üç papağan vardı ya…
-Eee ne ilgisi var ki onlar ile demiş Temel. 
Satış elemanı:
-Efendim, işte onlar buna "hocam" diyorlar!

...
Nazan Sönmez sergisi

Yazının bundan sonraki kısmına “hocalık güzel bir şey, kendumden biliyurum” diye devam etmek olmaz.

Hacettepe Üniversitesinde aynı yıllarda göreve başladığımız; Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesini kurarken adını dosyada kullandığım dört kişiden biri olan, gerek Hacettepe’de gerekse burada çalışırken hep desteğini gördüğüm değerli akademisyen Nazan Sönmez, Ankara’da faaliyet gösteren Peker Sanat Evi’nde açılan ve 19 Mayıs’a kadar izlenebilecek sergisi ile sayfamın konuğu bu hafta…

Sergide sanatçının bir kısmı eski dönemlerine ait, akrilik ve yağlıboya tekniği ile yapılmış, değişik boyutlarda toplam 46 adet yapıtı sergilenmektedir bilgisi de gerekli diye düşündüm…

Önce çok kısa bir özgeçmiş paylaşalım:

Sanatçı Nazan Sönmez 1949 yılında Diyarbakır’da doğdu. 1967'de girdiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Nurullah Berk ve Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyelerinde öğrenim gördü. 1972 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi'nden mezun oldu. 1976-78 yılları arasında Elazığ'da resim öğretmeni olarak çalıştıktan sonra Ankara'ya yerleşerek, resim çalışmalarını serbest olarak sürdürdü. 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Plastik Sanatlar Biriminde okutman olarak çalışmaya başladı. 1987'de aynı Fakültenin Seramik Bölümüne öğretim görevlisi olarak atandı. 1992 yılında "Doğa İzlenimlerinden Plastik Dile" isimli çalışmasını tamamlayarak Sanatta Yeterlik unvanını aldı. 2002 yılında Doçent, 2007 yılında da Profesör oldu. Birçok yarışmalı ve karma sergiye katılan,  ondokuz kişisel sergi açan sanatçının yapıtları özel ve resmi koleksiyonlarda yer almaktadır. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği, Akademi Mezunları Derneği, Sanat Eğitimcileri Derneği ve Plastik Sanatlar Derneği üyesi olan sanatçı halen HÜ. GSF. Seramik Bölümünde Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır.

Bosphorus Sanat Gazetesi'nin Mayıs sayısında Hatice Kumbaracı Gürsöz’ün Ressam Nazan Sönmez için yazdığı yazıyı izinleriyle ve biraz kısaltarak paylaşıyorum:

“Sanatçının özgeçmişi onun çok iyi yetişmiş bir ressam ve değerli bir eğitmen olduğunu anlatıyor. Çağdaş soyut resmin önemli bir temsilcisi olan Nazan, doğa ressamı olarak yorumlanıyor. Sanatçı, bence doğadaki insana daha yakın olup kolay yorumlanabilen; kır çiçekleri, güller ve lalelerden ziyade, hayatın zorlukları gibi tuttuğunda eline batabilen, kokusu olmayan dikenli çiçekleri seçmiş. Yaşam nasıl bir mücadele gerektiriyor ise sanatçı da eserlerinde tabiatta yaşamı zor ama ömrü uzun olan çiçekleri tercih etmiş. Eserlerindeki yorum, renk ve leke kompozisyonunu zaman zaman sert konturlar içinde harmanlaması, pastel renklerin meydana getirdiği bir bütünlükle izleyiciye sunuyor. Sanatçının eserlerindeki bu ifadelerde duygusallığın gizemi, tabiatın gizli kalmış acı görüntüleriyle yoğruluyor. 

Her sanatçıda olduğu gibi, Nazan’ın eserlerinde de doğduğu kent Diyarbakır’ın ve yaşamının özgün ifadesini görebiliriz. Anadolu’daki ağaçları, oraya has fayton arabaları, zaman zaman tabiatta görülebilen “sarı sıcağı” tablolarına yansıtmıştır. 

Nazan Sönmez zor bir yolu seçmiş. İyi bir eğitimciliğinin yanı sıra, uluslararası sanat kimliğini korumayı başarmış ender sanatçılarımızdandır. Eserlerindeki pastel renklerin duygusallığında, tabiatın zorluğunu adeta empresyonist renklerle harmanlayarak doğadaki nesneleri size sunuyor. Bitmemişlik hissi veren eserleri, hayatın zorluğunu aşabilme mücadelesini onun dikenlerinin çiçek açışında görüyorsunuz. 

Sanatçının ne kadar geniş düşünebildiğini, her zorluğun üstesinden bir kaç fırça darbesiyle gelebildiğini, ihtirasın rengi olan “mor”un fırçanın tuşları ile size nasıl bir pembe dünyaya dönüştürdüğünü görüyoruz. Aynı konuyu defalarca işlemesine rağmen, renk kombinasyonundaki değişimle size farklı oluşumlar sunuyor. Soyut sanatın keskin hatları Nazan’ın eserlerinde renk ve leke kompozisyonu ile empresyonist bir ifadeye bürünüyor. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu “Resimde en önemli şey, renk, leke ve benek” derdi. Ben de zaman zaman misafir olarak Bedri Rahmi atölyesine giderdim. Bu sözler oradan kulağımda kalmış. Nazan’ın eserlerine baktığımızda Bedri Rahmi Atölyesi’nden geldiğini fazlasıyla hissedersiniz. Sanatçı “soyut dışavurumcu” diye ifade edilirken, ekspresyonizmin çarpıcı renklerini kullanmaktansa, pastel tonlardaki kompozisyonların meydana getirdiği konuları izleyicilerine sunmuştur. Onun eserlerini izlerken doğa kompozisyonlarında siz de kendinize çok yakın şeyler bulacaksınız. 

Sanatçı arkadaşıma bu zor sanat yolunda başarılar dilerim. Eminim bizi daha çok güzel eserleri ile buluşturacak.”

Bedri Rahmi atölyesinin yetiştirdiği, Başkent Ankara’nın yakından tanıdığı, ‘doğa yorumcusu’ Nazan Sönmez’in sergisine ilişkin paylaşımım şimdilik bu kadar.  Eğitimciliği, yetiştirdiği öğrenciler ve kişiliği ile örnek bir sanatçı ve akademisyen olarak bilinen Nazan Sönmez’i kurucular listesinde yer aldığı fakültemize katkılarından dolayı da teşekkür ve saygı ile anmak istedim. Sergi de bunun bahanesi oldu!


Afrodit
Akademiada’nın Afrodit heykeli henüz ziyaretçi kabulüne başlamadı!  Tamamlanıp uygun yerine dikildiğinde; üç metre boyundaki büyüklüğü ve araştırmalarımıza göre adada yapılmış ilk çağdaş Afrodit heykeli olacak!

...
Davetler
Bu hafta aldığım bir mektupta; İstanbul’dan bir üniversitenin çıkaracağı dergide “Uluslararası Bilim Kurulu Üyeliği” yapmamdan onur duyacaklarını söylüyorlardı…

Yine bu hafta aldığım ikinci mektupta ise; İzmir’de Ekim 2016’da düzenlenecek 16. Genç Beyin Fırtınası ve Uluslararası Grafik Sempozyumu’nun Bilim Kurulu’nda yer almamdan çok mutlu olacaklarını söylüyorlardı...

Makedonya’nın başkenti Üsküp’te 26-28 May 2016 tarihleri arasında South East European University’de gerçekleştirilecek olan beşinci Dünya Sanat ve Tasarım Konferansı’na (WCDAE 2016) konuşmacı olarak davet edilmem de var…


Bir öğrencim; “hocam, yaş elli beş yolun yarısı eder” dedi!

Sanata yakın kalın…

No comments:

Post a Comment